Müziğin İsveç Hali
Konichiwa Bitches!
Soğuk havanın ve kuzey ışıklarının sanat yaratımları üzerindeki etkisi bazen kalpleri titretebiliyor.
Yeni duyduğum her isim, gördüğüm görseller, onların karanlığı ve yere sert bir biçimde basışları...
Müzik konusu açılınca kuzey avrupa ülkelerinin bir adım öndeliği hep söz konusu olmuştur. Fakat, ben birkaç yıldır daha da daraltıyorum bu alanı.
Nasıl mı?
Adımlar atıyorum.
Lykke Li ile sevmeye başladığım İsveç yaratımı eserleri, The Knife şaheserleri takip ediyor. Silent Shout albümü, Deep Cuts'ı ve vokaldeki Karin'i.. Daha sonra yıllarca dinlediğim bir isim olan Robyn'nin de İsveç'ten olduğunu öğreniyorum. Ard arda duyduğum ve kulaklarımda yankılanan
İsveç, İsveç, İsveç, İsveç... sözcüğü birkaç adım daha atmam gerektiğini söylüyor bana. Tabi bu adım, kalp titremelerimi arttıracak düzeyde oluyor, şükür ki!
Sonrasında, adeta Cyndi Lauper'ın yenilenen ve ikibinler hali bir vokalle karşılaşıyorum, bir bandle.
Niki and the Dove. Yarattıkları atmosfer ve soundla 80'lere yükselişi hakkıyla yaşatıyorlar insana. Ben bu tatlılığa doyamamışken, doymak istemiyorken, İsveç kokulu bandler aramaya devam ediyorum..
Kate Boy geliyor, iamamiwhoami ardından ve I Break Horses...
Lykke Li
Indie, alternative pop sanatçısı olan Lykke Li aynı zamanda bir model de. Moses Berkson'ın yönettiği Solarium adında bir kısa filmde, ve Tommy adlı Tarık Saleh'in yönetmenliğini üstlendiği bir diğer film de rol almıştı. Bu birkaç projenin ötesinde, yazdığı şarkılar insanı titretmekle bırakmıyor, acıtıyor da bu kez.
Her ne kadar fazla sakin, dark romantik bir hava hakim olsa da şarkılarında, Get Some, Breaking It Up, Rich Kids Blues gibi şarkılarında hareketli bir ayine davet ediyoruz sizi. 2014 I Never Learn kapsamında gerçekleştirilen İstanbul/Babylon konserinde canlı dinleme fırsatını da yakaladığım hüzünlü, doğal ve karanlık bir sanatçı Lykke Li.. Youth Novels ile başladığı albümlerine, Wounded Rhymes ve I Never Learn ile devam ediyor. Şu sıralarda ise Miike Snow'la ortak bir çalışma gerçekleştiriyorlar. Liv adındaki bu yeni bandden duyacağımız ilk şarkı "Wings of Love" olacağa benziyor. Takipteyiz..
Sizler için Lykke Li'den acıtan bir kara seçiyorum..
The Knife
Silent Shout diye çığlık atarak başlamak istediğim bölüm bu. Tatlı, freak, yaratıcı ve dünya dışı gibi kelimeleri yanında kullanabileceğim öte bir ikili. The Knife ile tanışma anımı hatırlamıyorum fakat Xavier Dolan filmi olan Les Amours Imaginaires'de duyduğumuz Pass This On çok olası görünüyor bu tanışmanın ilk adımı olarak.
Bir süre sonra müzik yaratımlarına ayrı bir biçimde devam etmeye karar veriyor Karin Dreijer Andersson ve Olof Dreijer ikilisi. Ve benim aylarımı güzelleştiren bir albümle duyuyoruz Karin'i 2009 yılında.
Fever Ray ile.
The Knife isimli albümlerinin ardından Deep Cuts'ı, sonrasında ise Silen Shout ve Shaking the Habitual'ı yayınlıyorlar. Silent Shout, Neverland, You Take My Breath Away, Heartbeats gibi benim de fazlasıyla beğendiğim şarkılar duyuyoruz bu albümlerde. Bu öte ikiliden seçeceğim şarkı da Neverland oluveriyor, hisler, kelimeler.. Keyfini çıkarın!
Robyn
Bomber ceketleri, kocaman platform ayakkabıları ve David Bowie'yi
selamlayan son halleriyle, Robyn yıllarımı neşelendirmiş bir sanatçı. Sert tavrının ötesinde hem fazla kuul hem de esprili müzik videolarına sahip biri. 90'ların sonunda ilk şarkılarını duyuyoruz Robyn'in, Fakat beni ona çeken çalışmaları biraz daha sonra başlıyor. Onun 90'lardan sıyrılıp synth/electro-pop'a yönelmesiyle.
Evet, Be Mine, Who's That Girl ve Konichiwa Bitches listenin başında yer alıyor benim için. Sonrasında gelen Dancing on My Own, Call Your Girlfriend gibi şarkıları bize ''I'm on the right track baby'' dercesine o duruşunu sürdürdüğünü gösteriyor. Derken, bir ortak çalışmayla açıyorum gözlerimi..
Röyksopp ve Robyn
Bu iki ismi aynı cümle içerisinde duyduğumda bile kıpır kıpır oluyorum. Ki, Monument gibi bir şaheseri bize sunuyorlar. Görseller ve sound müzikseverlere, bu işin nasıl yapılacağını anlatır nitelikte oluyor.
Bir sene sonra ise Robyn'i daha freak bir işle buluyoruz karşımızda. La Bagatelle Magique ile birlikte çıkardığı yaratılarla. Robyn, duran, sert, ve karanlık olanını bırakıp set me freeee diye çığlıklar atan zıpır bir tatlıya dönüşmüş. Zıpır günümdeyim ben de, Love is Free Baby diyorum.
Niki and The Dove
Girls just wanna have fun! ile başlayalım mı Niki and The Dove'a. Oh holy Sweden kısaca. Kalp titremelerimin ve walklarımın eşsiz partneri bir band. Dj, Ease My Mind ile tanıdığım ve sonrasında The Drummer ile günlerimi geçirdiğim güzellik. Tabi eskittim onları eskittim, Miami Beach ve Coconut Kiss'deyim bu aralar, arasıra Somebody'ye de koşuyorum.. Under the bridges da var. Çok mu dağıldık, Cyndie Lauper, 80ler, syntpop ve night gibi kelimeleri koyuyorum Niki and The Dove'un yanına. Rengarenk, kıpır kıpır ve çok seksenler. Burası için Play It on My Radio demeli.
Kate Boy
İsveç karanlığı ve syntpop'un birleştiği yer burası. Kate Boy live performansları ve soundlarıyla beni fazlasıyla kendine çekmiş bir band. Şu ana kadar duyamadığım bir keskinlik ve karanlık hakim şarkılarına. Hissedebiliyorsunuz, kızmış bu insanlar bir şeylere ve yükseltiyorlar seslerini. Hem de en dark haliyle sanatın, müziğin.. tonların. Self Control isimli çalışmalarıyla tanıdım Kate Boy'u live performanslarıydı üstelik ve duyduğum sound karşısında ne tepki vereceğimi şaşırmıştım. Tepkim, elbette daha fazlasını istemek üzerine seçilmişti. Ben, Lion for Real'ı duydum, ardından Open Fire'ı ve Temporary Gold'u. Şuanda hangi şarkıyı seçmeliyim diye gezinirken bile titretiyor beni bu sound. Underground bir pop klasiği yaratımları olarak kalacaklar sanırım bu olağanüstü çalışmalar. Ben size Human Engine'i seçiyorum, sevin!
iamamiwhoami
"to whom it may concern..."
anlatacak çokça hikayesi ve sesleri olan biri.. duymadım ismini, kendini bize gösterdiği biçimin dışına çıkmayı da istemedim. iamamiwhoami etkileyici ve titreten sesinin yanı sıra videolarıyla dokunuyor şeylere. witchy bir atmosfere sahip hallerde görüyoruz hep onu. İsveç biraz serpiyor mudur bilmiyorum ama dünya iamamiwhoami için daha sembolik, karanlık ve çığlık çığlığa görünüyor.
Dünya, bize gösterdiği dünya. Bu dünyayı üstelik chapter chapter sunuyor diğerlerine. Parçaların birleştirilmesi gerekiyordur belki. Biraz gizemli, uzak, karanlık bir sanatçı.
hunting for pearls
I Break Horses
İsveç'ten karşılaştığım ve sevdiğim bir diğer sanatçı/band ise I Break Horses. Daha sakin, daha soft fakat karanlık bir grup. Görsel anlamda benim açımdan etkili bulunmasalar da kullandıkları soundlar ve oluşturdukları atmosfer fazlasıyla İsveç kokuyor ve psychic. Medicine Brush, You Burn, Denial sevdiğim çalışmalarından birkaçı. I Break Horses'tan Medicine Brush'ı seçiyorum sizler için.. Keyifli dinlemeler!
Soğuk havanın ve kuzey ışıklarının sanat yaratımları üzerindeki etkisi bazen kalpleri titretebiliyor.
Yeni duyduğum her isim, gördüğüm görseller, onların karanlığı ve yere sert bir biçimde basışları...
Müzik konusu açılınca kuzey avrupa ülkelerinin bir adım öndeliği hep söz konusu olmuştur. Fakat, ben birkaç yıldır daha da daraltıyorum bu alanı.
Nasıl mı?
Adımlar atıyorum.
Lykke Li ile sevmeye başladığım İsveç yaratımı eserleri, The Knife şaheserleri takip ediyor. Silent Shout albümü, Deep Cuts'ı ve vokaldeki Karin'i.. Daha sonra yıllarca dinlediğim bir isim olan Robyn'nin de İsveç'ten olduğunu öğreniyorum. Ard arda duyduğum ve kulaklarımda yankılanan
İsveç, İsveç, İsveç, İsveç... sözcüğü birkaç adım daha atmam gerektiğini söylüyor bana. Tabi bu adım, kalp titremelerimi arttıracak düzeyde oluyor, şükür ki!
Sonrasında, adeta Cyndi Lauper'ın yenilenen ve ikibinler hali bir vokalle karşılaşıyorum, bir bandle.
Niki and the Dove. Yarattıkları atmosfer ve soundla 80'lere yükselişi hakkıyla yaşatıyorlar insana. Ben bu tatlılığa doyamamışken, doymak istemiyorken, İsveç kokulu bandler aramaya devam ediyorum..
Kate Boy geliyor, iamamiwhoami ardından ve I Break Horses...
Lykke Li
Indie, alternative pop sanatçısı olan Lykke Li aynı zamanda bir model de. Moses Berkson'ın yönettiği Solarium adında bir kısa filmde, ve Tommy adlı Tarık Saleh'in yönetmenliğini üstlendiği bir diğer film de rol almıştı. Bu birkaç projenin ötesinde, yazdığı şarkılar insanı titretmekle bırakmıyor, acıtıyor da bu kez.
Her ne kadar fazla sakin, dark romantik bir hava hakim olsa da şarkılarında, Get Some, Breaking It Up, Rich Kids Blues gibi şarkılarında hareketli bir ayine davet ediyoruz sizi. 2014 I Never Learn kapsamında gerçekleştirilen İstanbul/Babylon konserinde canlı dinleme fırsatını da yakaladığım hüzünlü, doğal ve karanlık bir sanatçı Lykke Li.. Youth Novels ile başladığı albümlerine, Wounded Rhymes ve I Never Learn ile devam ediyor. Şu sıralarda ise Miike Snow'la ortak bir çalışma gerçekleştiriyorlar. Liv adındaki bu yeni bandden duyacağımız ilk şarkı "Wings of Love" olacağa benziyor. Takipteyiz..
Sizler için Lykke Li'den acıtan bir kara seçiyorum..
The Knife
Silent Shout diye çığlık atarak başlamak istediğim bölüm bu. Tatlı, freak, yaratıcı ve dünya dışı gibi kelimeleri yanında kullanabileceğim öte bir ikili. The Knife ile tanışma anımı hatırlamıyorum fakat Xavier Dolan filmi olan Les Amours Imaginaires'de duyduğumuz Pass This On çok olası görünüyor bu tanışmanın ilk adımı olarak.
Bir süre sonra müzik yaratımlarına ayrı bir biçimde devam etmeye karar veriyor Karin Dreijer Andersson ve Olof Dreijer ikilisi. Ve benim aylarımı güzelleştiren bir albümle duyuyoruz Karin'i 2009 yılında.
Fever Ray ile.
The Knife isimli albümlerinin ardından Deep Cuts'ı, sonrasında ise Silen Shout ve Shaking the Habitual'ı yayınlıyorlar. Silent Shout, Neverland, You Take My Breath Away, Heartbeats gibi benim de fazlasıyla beğendiğim şarkılar duyuyoruz bu albümlerde. Bu öte ikiliden seçeceğim şarkı da Neverland oluveriyor, hisler, kelimeler.. Keyfini çıkarın!
Robyn
selamlayan son halleriyle, Robyn yıllarımı neşelendirmiş bir sanatçı. Sert tavrının ötesinde hem fazla kuul hem de esprili müzik videolarına sahip biri. 90'ların sonunda ilk şarkılarını duyuyoruz Robyn'in, Fakat beni ona çeken çalışmaları biraz daha sonra başlıyor. Onun 90'lardan sıyrılıp synth/electro-pop'a yönelmesiyle.
Evet, Be Mine, Who's That Girl ve Konichiwa Bitches listenin başında yer alıyor benim için. Sonrasında gelen Dancing on My Own, Call Your Girlfriend gibi şarkıları bize ''I'm on the right track baby'' dercesine o duruşunu sürdürdüğünü gösteriyor. Derken, bir ortak çalışmayla açıyorum gözlerimi..
Röyksopp ve Robyn
Bu iki ismi aynı cümle içerisinde duyduğumda bile kıpır kıpır oluyorum. Ki, Monument gibi bir şaheseri bize sunuyorlar. Görseller ve sound müzikseverlere, bu işin nasıl yapılacağını anlatır nitelikte oluyor.
Bir sene sonra ise Robyn'i daha freak bir işle buluyoruz karşımızda. La Bagatelle Magique ile birlikte çıkardığı yaratılarla. Robyn, duran, sert, ve karanlık olanını bırakıp set me freeee diye çığlıklar atan zıpır bir tatlıya dönüşmüş. Zıpır günümdeyim ben de, Love is Free Baby diyorum.
Niki and The Dove
Girls just wanna have fun! ile başlayalım mı Niki and The Dove'a. Oh holy Sweden kısaca. Kalp titremelerimin ve walklarımın eşsiz partneri bir band. Dj, Ease My Mind ile tanıdığım ve sonrasında The Drummer ile günlerimi geçirdiğim güzellik. Tabi eskittim onları eskittim, Miami Beach ve Coconut Kiss'deyim bu aralar, arasıra Somebody'ye de koşuyorum.. Under the bridges da var. Çok mu dağıldık, Cyndie Lauper, 80ler, syntpop ve night gibi kelimeleri koyuyorum Niki and The Dove'un yanına. Rengarenk, kıpır kıpır ve çok seksenler. Burası için Play It on My Radio demeli.
Kate Boy
iamamiwhoami
"to whom it may concern..."
anlatacak çokça hikayesi ve sesleri olan biri.. duymadım ismini, kendini bize gösterdiği biçimin dışına çıkmayı da istemedim. iamamiwhoami etkileyici ve titreten sesinin yanı sıra videolarıyla dokunuyor şeylere. witchy bir atmosfere sahip hallerde görüyoruz hep onu. İsveç biraz serpiyor mudur bilmiyorum ama dünya iamamiwhoami için daha sembolik, karanlık ve çığlık çığlığa görünüyor.
Dünya, bize gösterdiği dünya. Bu dünyayı üstelik chapter chapter sunuyor diğerlerine. Parçaların birleştirilmesi gerekiyordur belki. Biraz gizemli, uzak, karanlık bir sanatçı.
hunting for pearls
I Break Horses
İsveç'ten karşılaştığım ve sevdiğim bir diğer sanatçı/band ise I Break Horses. Daha sakin, daha soft fakat karanlık bir grup. Görsel anlamda benim açımdan etkili bulunmasalar da kullandıkları soundlar ve oluşturdukları atmosfer fazlasıyla İsveç kokuyor ve psychic. Medicine Brush, You Burn, Denial sevdiğim çalışmalarından birkaçı. I Break Horses'tan Medicine Brush'ı seçiyorum sizler için.. Keyifli dinlemeler!
Yorumlar
Yorum Gönder